Selam! Dün akşam bir kafede çalışırken yan masada oturan birkaç kişinin arasındaki #İngilizce ile ilgili muhabbetlerine kulak misafiri oldum. Şöyle bir cümle geçti: “Abi boş ver ya, ne uğraşıyon İngilizce’yle. Direkt turistlere dalacaksın abi. Türkçe konuşmayı sanki hocadan mı öğrendik. Boş ver kursu-mursu”. Bunu duyduktan sonra “Yabancı dil ile ilgili doğru bildiğimiz yanlışlar” serisine başlamak istedim. İlkine kulak misaifiri olduğum bu muhabbet sayesinde başlıyorum :)
Eminim çevrenizde böyle akıl veren arkadaşlarınız, tanıdıklarınız vardır. Genelde benzetme hep anadilimizi öğrenme süreciyle oluyor. “Türkçeyi konuşa konuşa öğrendik abi…” gibi cümlelerle başlıyor genelde… :)
Şimdi şöyle, Dili öğrenmenin iki süreci var: Edinim ve Öğrenim.
Edinim Süreci
Edinim süreci 0-5 yaş arasında gerçekleşiyor. Çocuk henüz anne karnındayken 6. Ay itibariyle duymaya başlıyor ve edinim süreci başlıyor. Bu süreç 5 yaşına kadar devam ediyor ama, ortalama 1 yaş itibariyle çocuk beyninde ana diliyle ilgili oluşmuş ses haritasına göre ilk sesleri çıkarmaya başlıyor. Sonra yavaş yavaş kelimeleri, cümlecikleri, büyüdükçe de kalıpları ve cümleleri. 0-5 yaş arası müthiş bir süreç çünkü beyindeki nöron bağlantıları 100 trilyonu! geçiyor ve çocuk tabiri caizse süpürge makinesi gibi her gördüğünü her duyduğunu çekiyor - Ediniyor. (Galeride resimleri ekledim). Buna literatürde dil bağlamında Speech Perception and Speech Production deniliyor. Yani dili algılama ve uygulama.
Öğrenim Süreci
Ortalama 5-6 yaşından sonra edinim süreci bitiyor ve bundan sonra öğrenim süreci başlıyor. Bu süreçte mantık devreye gidiyor ve öğrendiğimiz bir çok yeni bilgiyi mantıklı açıklamalarla öğreniyoruz. Yaşımız ilerledikçe de analiz becerimiz daha da artıyor ve yeni bilgiyi mantık çerçevesinde algıladıkça, öğrenim sürecimiz kolaylaşıyor. Kısacacı anladığımız, mantıkla anlamlandırdığımız bilgiyi öğreniyoruz.
Velhasıl Kelam: Bir yetişkin, çocuk gibi yabancı dili öğrenmesi mümkün değil. Öğrenme süreçleri farklı çünkü. Mutlaka gramer konuları belli bir mantığa oturtarak, ve temelini kaynak dilini kullanarak Çeviri yöntemiyle öğrenmesi gerekiyor. Çeviride ilerledikçe, dinleme, okuma ve nihayetinde konuşma becerilere odaklandıkça, yabancı dilde zamanla akıcılığını kazanmaya başlayacaktır ve artık Türkçeye referans dili olarak ihtiyaç duymayacaktır.
Tabi ki şöyle de diyebilirsiniz “Ya bizim amcaoğlu hiç kursa gitmedi, Antalya’da, Sultan Ahmet’te 2-3 ayda İngilizceyi, Rusçayı söktü”. O İngilizceyi ve Rusçayı ben duydum. O piyasada da birkaç sene çalıştım. “Söktü” demeyelim ona. Cem Yılmazın tabiriyle “Are you Cola” gibi kalıp cümlelerdir onlar. Gramer yok, çekim yok. Tabi anlaşıyorlar mı o ayrı bir konu. Yabancı misafirler bağlamın dışında bir şey sordukları zaman “abi, ilgilenir misin?” şeklinde bana yönlendiriyorlardı.
Yetişkin yaşta sadece duyarak ve uygulayarak dil öğrenmenin problemi, bazı kalıplar yanlış haliyle “fosilize” oluyor, yani taşlaşıyorlar. Müşteri de saygıdan bir şey söylemediği için dili doğru kullandıklarını sanıyorlar ama yanlış. Kalıp beyninde yanlış haliyle fosilize olduğu için, onu kırmak çok zor oluyor sonra. Lalelide çalışırken “I’m will, I’am can, I’am go” şeklinde cümle kuran patronum vardı. Uyarılarıma rağmen düzeltemedi. O piyasada olup da, sadece duyarak ve konuşarak dili öğrenen nadir arkadaşlar da var tabi, haksızlık etmeyeyim onlara, ama işin içinde başka etkenler de var. Onu sonraki blog postlarımda paylaşırım 👋.