İngilizce konusunda neden zorlandığımız ile ilgili birkaç anekdotu paylaşmak istiyorum.
6 sene önce tercüman olarak davet edildiğim bir konferansta, farklı ülkelerden gelen iş insanları vardı. Biz de, tercümanlar olarak onlara çeviri konusunda destek oluyorduk. Arka masamda bir Çinli bir de Rus iki beyefendi vardı. Çok basit İngilizce’yle tercümana ihtiyaç duymadan işi konuşuyorlardı. Ben de arkalarında oturup, dinliyordum onları. Konuşmalarını 20 milyon dolarlık anlaşmayı imzalayarak bitirdiler ve biz de oradaki katılımcılar ve tercümanlar olarak onları alkışladık.
Amerika’da 10 seneden fazla bulunan ve birkaç yazılım şirketine danışmanlık yapan biriyle görüşme fırsatım oldu. Toplantımızı bitirmeden şunu söyledi: ‘Ya Rüstem biliyor musun, Türkiye’ye gelince Türklerin yanında İngilizce konuşmaktan çok çekiniyorum yanlış konuşurum diye….’ Bu kişi Amerika’da İngilizce danışmanlık yapıyor ve bu anlamda ciddi gelir de elde ediyor… Psikolojik durumuna bakar mısınız…
Udemy’de ve Skillshare’de satın aldığım birçok eğitimim var. Birkaç eğitimin Hocası da Hind’li ve İtalyan. Size belki ilginç gelebilir ama eğitim esnasında onların yaptıkları onca telaffuz ve gramer hatalarına rağmen yorumlarda bununla ilgili düşük yıldız veren veya olumsuz bir şey yazan kimse yok. Olumsuz yorum varsa da, o da içerikle ilgili, dil ile ilgili hiç değil.
Birkaç ay önce Türk bir blogger’in paylaştığı İngilizce videosunun altında şöyle bir yorumu gördüm ‘Hayatımda gördüğüm en berbat telaffuz, biraz çalış da öyle konuş’. Telaffuzu bu arada gayet iyiydi. Hatta yanımda yabancı arkadaşım da vardı. Ona da gösterdim, dinlettirdim. ‘Gayet düzgün bir telaffuz’ şeklinde cevap verdi. Yani Amerikalı biri telaffuzu düzgün, gayet anlaşılıyor derken, bizim telaffuzla ilgili böyle bir yorumda bulunmamız….
İnstagram’da içerik üreten ve 100 binden fazla takipçisi olan bir tanıdığım var. İngilizce’si B1-B2 seviyesinde olmasına rağmen içerikleri sadece İngilizce, ve müthiş paylaşımları yapıyor. Paylaşımlarla da kalmıyor yabancılara İngilizce ürettiği dijital ürünleri de satıyor!
Biraz istatistik vereyim. Dünyada İngilizce’yi ana dili olarak konuşan insanların sayısı 360 milyon civarı. İngilizce’yi bizim gibi sonradan öğrenenlerin sayısı 3 milyar. İngilizce artık bir ülkeye ait bir dil değil. Yazılım hizmetini veren bir Hintlinin Ukraynalı biriyle konuşurken Amerikan aksanına gülmesi, takılması veya onu düzeltmesi saçma değil mi?
Velhasıl kelam: İngilizce bir amaç değil, bir araçtır. Onu kullanmaya bakın, gereksiz abartmaya, mükemmelleştirmeye değil. Çok iyi öğrendikten sonra kullanmaya başlarım’ın zihin yapısı yanlıştır. Kullandıkça zaten iyileşecektir. Dil bilimci olmadığınız sürece, İngilizce’yi derinlemesine öğrenmenize gerek yok.
Hangi Ted Konuşması olduğunu şu an hatırlayamıyorum, ama ana konusu yabancı dildi. Çocukları ve Yetişkinleri karşılaştıran bir araştırmayı paylaşmışlardı. Kapasite olarak yetişkinler çocuklardan daha zeki olmalarına rağmen çocuklar daha çabuk yabancı dili öğrenebildiklerini gösteren bir çalışmaydı. Sebebi de çocuklarda bu konuda korku ve utanma olmamasıydı. Hepsi bu. Kapasite olarak çocuklardan daha verimli bir şekilde dil öğrenebiliriz ama konuşmaktan korkuyor ve utanıyoruz.
Bir belgeselde San Francisco’da bir köprünün altında Shakespeare’i okuyan bir dilenciyi gösterdiler. Sordular kendisine niye çalışmıyorsun, bu bilgilerle çok rahat ders verebilirsin ve para kazanabilirsin diye. Cevabı ilginçti ‘Nasıl ve nerede yapabilirim ki?’ Zihin yapısı işte… Alın size İngilizce’si Shakespeare’i anlayacak derecede iyi olan bir kişi. Peki ya sonuç…?
Mesele çok bilmeniz değil, öğrendiklerinizi nerede ve nasıl uygulamanız. Süreçten ziyade sonuç. Bu konuda üniversitelerde Ekonomi derslerine giren çoğu hocaların sadece üniversitelerden aldıkları maaşlarıyla geçinmesi gibi…
Kaleminize sağlık hocam.
Çok güzel bir paylaşım, teşekkürler.